Günün stresini nostalji odasında atıyor

Hatay'ın İskenderun ilçesinde yaşayan Abdullah Cıla, aile büyüklerinin kullandığı eşyaları ve küçük yaşlarda merak sardığı eski müzik aletlerine gözü gibi bakıyor. Evinin bir köşesini bu tarihi eşyalar ile donatan Cıla, iş çıkışında...

Hatay’ın İskenderun ilçesinde yaşayan Abdullah Cıla, aile büyüklerinin kullandığı eşyaları ve küçük yaşlarda merak sardığı eski müzik aletlerine gözü gibi bakıyor. Evinin bir köşesini bu tarihi eşyalar ile donatan Cıla, iş çıkışında rahatlamak ve günün stresini atmak için soluğu nostalji kokan odasında alıyor.

6 yaşında babasından saz çalmasını da öğrenen Abdullah Cıla (32), sazından ve tarihi eşyalarından asla vazgeçemeyeceğini belirtirken, başı ağrısa ağrısını saz çalarak geçirdiğini söyledi. Şair olan ve 1999 yılında 80 yaşında vefat eden büyükbabası Mehmet Cıla’dan kalan eşyalara bile gözü gibi bakan Abdullah Cıla, babaannesinin 70 yıllık çeyiz sandığını bile saklıyor.

Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla, Perihan Altındağ gibi birçok ünlü sanatçının günümüzde nadir bulunan taş plaklarına da gözü gibi baktığını söyleyen Cıla, 1926 yılına ait gramofonu ile bu plakları dinlemeyi çok sevdiğini ifade etti. Cıla, “Bende Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Neşet Ertaş, Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses gibi dönemin birçok sanatçısının plakları da mevcut. Eski gramofonum, radyom olsun hepsini saklıyorum. Bu odamda yaklaşık 70 yıllık dedem ile nenemin çeyiz sandıkları, 1926 yılına ait gramofon, 1957 – 1960 model radyolarım var” dedi.

Büyükbabasının geçmişte kullandığı eşyaları 1999 yılında vefatından sonra atılmasına, kırılıp dökülmesine gönlünün razı gelmediğini onları nasıl kullanmışlar, nasıl yapmışlar diye merak ederek toparlayıp burada muhafaza ettiğini ifade eden Cıla, “Geçmişte büyükbabamın kullandığı asırlık eski ütü, terazi, testere, orak, balta, tahra, sepet, gaz ocağı gibi birçok eşyasını hala saklarım. Bu eşyalar nasıl kullanılmış işte bundan 70-100 yıl önce şu alet kullanılmış oğlum diyebileyim. Çocuklarıma veya torunlarıma gösterebilmek adına burada topladım. Bazen arkadaşlarım serzenişte bulunuyor. Bu eskileri ne yapacaksın. Yenileri var diye. Ama ben şöyle düşünürüm. Eskisini bilmeyen, yenisine, geleceğine adım atamaz böyle bilirim” diye konuştu.

İlkokul birinci sınıfa giderken saz çalmasını babasından öğrenen Cıla, şöyle devam etti:

“Bu tarihi odama geçiyorum. Burada saz çalıyorum. Günün stresini atıyorum. Sazımdan asla vazgeçemem. Hatta başım ağrısa bile sazımı çalarak başımın ağrısını geçirebiliyorum. O kadar çok seviyorum saz çalmayı. Buradaki hiçbir eşyadan vazgeçemem ki, hatta birçok ilden arkadaşlarımdan beğendiğim bir plak oluyor. Onları getirtiyorum ve burada onları çalıyor dinliyorum o plakları. Buraya daha eski tarihi eşyaları dizmeye hala devam ediyorum.”

Oluşturduğu odasında kimi zaman yarım asırlık ve hala çalışmakta olan radyosunu da dinleyen Cıla, “Bu odaya girdiğimde tüm yorgunluğum gidiyor. Taş plaklar olsun, plaklar olsun hepsini can kulağıyla dinliyorum. Bunları bu tarihi eser odamda, çocuklarıma torunlarıma kadar saklamayı düşünüyorum. Babamın hediye ettiği sazımla Neşet Ertaş, Musa Eroğlu, Orhan Gencebay gibi çok sevdiğim sanatçıların türkülerini, şarkılarını söylüyorum. Burası benim için farklı bir dünya” dedi.

Dünyaya gözünü açtığında Neşet Ertaş’ın, Musa Eroğlu’nun türküleri ile büyüdüğünü ifade eden Abdullah Cıla, odasındaki tarihi eşyalarıyla adeta nostalji yaşıyor.Kendine has oluşturduğu şark köşesinde sazını eline alan Abdullah Cıla söylediği birbirinden güzel türküler ile günün stresini atıyor.

Bakmadan Geçme