Ege İnci'nin Yazar Emine Duman İle Röportajı

Ege İnci'nin Yazar Emine Duman İle Röportajı

Ege İnci’nin Yazar Emine Duman İle Röportajı

1.Bizlere, kendinizden kısaca bahseder misiniz?

Afyon’da doğdum, İzmir’de büyüdüm. Lise tahsilimi İzmir Kız Lisesinde, Lisansımı Uludağ Üniversitesi Balıkesir Necatibey Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği bölümünde tamamladım.  On dört yıl öğretmenlik yaptım. Şu anda da Bakanlıkta Maarif Müfettişliği görevime devam ediyorum.

2.Ne kadar zamandır yazıyorsunuz? 

Kendimi bildim bileli iyi bir hayal kurucuyum. Ortaokul, lise yıllarımdan beri hikâyeler yazıyordum. Edebiyata, kitaplara, çocuklara olan sevgim meslek seçimimi de etkiledi doğal olarak. Yüksek tahsilim edebiyat olduğu ve bu alanın öğretmeni olduğum için de her zaman edebiyatın içindeydim. Memleketimizin küçük, şirin ilçelerinde öğretmenlik yaptığım yıllarda yazılı kaynaklara bugünkü gibi ulaşmamız kolay değildi. Edebiyat dergi ve gazeteleri çıkarmak, tiyatro oyunları sahneye koymak, öğrencilerimi yazmaya teşvik etmek gibi etkinliklere çok önem verirdim. Bazen sahneleyeceğimiz oyunları kendim yazmak zorunda kalıyordum. Öğrencilerime hikâye çalışması verdiğim zaman onları teşvik ederken ben de onlarla birlikte ödevimmiş gibi hikâyeler yazıyordum. Hikâyelerimi okuyanlar, dinleyenlerin beğenileri bir nevi beni sürekli yazmaya teşvik ediyordu. Bilinçli yazma hayatım ise son on yıldır sürüyor, diyebilirim. 

3. Yazmanızda en büyük etken nedir?

Birçok yazarı, yazmaya iten sebepler farklıdır. Ben, özellikle müfettişlik yapmaya başladığım yıllarda daha ciddi ve disiplinli yazmaya başladım. Teftiş görevleri için memleketin her köşesine gitme şansım oldu. Reşat Nuri Güntekin, Cahit Külebi, A. Kutsi Tecer, Orhan Şaik Gökyay, Necmettin Halil Onan gibi adını burada sayamadığım, toplum hayatımıza ve edebiyatımıza yön veren yazarlarımızın da benim gibi aynı kurumda müfettişlik yapmış olmaları beni bu yazarlara ve eserlerine daha da yakınlaştırdı. Okumalarımı bu bilinçle yapmaya başladım. Bu çerçevede “Anadolu Notları”nın, “Çalıkuşu”ların yazılma sebebini anlamak yazmaya devam etmem de benim için en büyük etkenlerdendir. Bu süreçte ise Avrupa Yazarlar Birliği yaratıcı yazarlık atölyelerindeki hocalarım (Dr. Hüseyin Özbay, Osman Çeviksoy, Ali Akbaş) ve edebiyata gönül vermiş yazar dostlarımın da bana çok katkısı olmuştur.

4- Sizden kitabınızın tanıtımını istesek bizlere neler söylersiniz?

“Dilsiz Mavi” benim ilk kitabım. Dorlion Yayınlarından Kasım 2020’de çıktı. Bugüne kadar dergilerde yayımlanan ve biriken hikâyelerimi bir kitapta toplamak istedim. Kitabım yirmi bir hikâyeden oluşuyor. Hikâyelerimin çoğunun resimlerini kendim çizdim. Kitabımın düşünsel alt yapısı; benim için tamamen benim hayat felsefemi ve yaşanmışlıklarımı, gözlemlerimi, beni ben yapan olgu ve durumları ifade ediyor. Hikâyelerimin temasını genellikle kendi küçük dünyalarında yaşayan, mutluluğu yakınlarında arayan insanların duygu dünyası, aile bağları, dostluk ilişkileri, göçler, değişen dünya düzeninde insanın değişimi, gelişimi oluşturmaktadır. Benim çocukluğum ve ilk gençliğim İzmir’de geçtiği için hikâyelerimin geçtiği yer ve mekânlar genellikle burasıdır. Kitaba adını veren “Dilsiz Mavi” adı da buradan gelir. Dilsiz Mavi hikâyem Seferihisar taraflarında geçer. Kitabımın kapak tasarımı yapılıp baskıya gittiği günlerde İzmir’de deprem oldu. Ailemin, sevdiklerimin çoğu İzmir’deydi ve benim için çok üzücü bir gündü. Deprem merkezinin Seferihisar olması beni hem üzdü hem şaşırttı. İzmir depreminde enkazdan ilk çıkarılan kardeşimizin “İnci” adında bir hanım olması şaşkınlığımı daha da arttırdı. Kitabıma da adını veren “Dilsiz Mavi” adlı hikâyemin kadın kahramanın adı da “İnci” idi. Kitabın adına önceden karar vermemiş olsaydım bu üzücü olaydan sonra da mutlaka bu adı verirdim, diye düşünüyorum.  İzmir’de geçen bazı hikâyelerimin konuları kısaca şöyledir: “Elfida Nine” adlı hikâyem küçük bir kızın babasının tayini sebebiyle gittiği bir Karaburun’da yaşadıklarını ve mübadele döneminde yaşanan bir aşk hikâyesini; “Şeker’siz Bayram Olur mu?”  kendi hâlinde yaşayan Bayram’ın başından geçenleri; “Güzel Saadet” doğup büyüdüğü İzmir’deki baba mirası evini asla terk etmek istemeyen Saadet Hanım’ın mizahî hikâyesini; “Dilsiz Mavi” Ege sahil kasabasında yaşanan usta-çırak ilişkisini ve bir aşk hikâyesini; “Merhamet Durağı” taksi şoförü Yurtlu Kadir’in aracına bir bebeğin annesi tarafından bırakılıp gidilmesiyle başlayan olayları; “Ölü Dişi Kuşlar”da bir gazetecinin tesadüfen karşısına  çıkan acı bir sürprizin onu çocukluğunun İzmir’ine götürdüğü yolculuğu; “Lacivetten Göçmek” küçük bir kızın bakış açısıyla mahallelerine gelen Balkan göçmenleriyle ilgili izlenimlerini; “İyi Niyet Kurbanı” Alsancak  Limanı’nda çalışan Enver Amca’nın ve temiz yürekli mahalle insanların sade, samimi ilişkilerini  anlatmaktadır.

5. Yazarken çektiğiniz en büyük zorluk nedir peki? 

Yazma süreci gözlemle başlıyor bende. Bazen insanları gözlemlerken yanlış anlaşılmaktan çok korksam da hikâye yazma sürecinde önemine inanıyorum gözlemin. Konu seçmem genellikle, konu beni seçer. Hatta hikâye kendini yazdırana kadar yakamı bırakmaz. Otobüste, metroda, sokakta, alışverişte her yerde algılarım anlatılacak bir konu, bir olay bulabilir. Bu yüzden not defterim hep elimin altındadır. Daima not alırım. Küçük notlar ve paragraflar hikâye kurgum tıkandığında çok işime yarar. Bir hikâyeyi kafamda finalini dahi bitirdikten sonra yazmaya başlarım. En zorlandığım anlatıcının kim olacağını belirlemektir. Doğru anlatıcı ve bakış açısını bulunca daha rahat yazarım. Bütün bunların yanında hikâyenin dilini oluşturmak beni zorlayan önemli bir konudur. Türkçemizi en doğru, akıcı, anlaşılır kullanma gayreti bende ister istemez gerginlik yaratır. Bazı hikâyelerimi içime sinecek şekilde sonuçlandırana kadar bekletmekten hiç çekinmem. Bununla birlikte hikâyelerimdeki anlatıcının dilinde İstanbul Türkçesini, kahramanların konuşmalarında yerel konuşma dili özelliklerini kullandığımı belirtmek isterim. Hikâyelerin genelinde sade, coşkulu ve romantik bir üslubu benimsemişken bazılarında da mizahî üslup kullanmayı tercih ettim. Zaman zaman öykümün geçtiği dönem kültürünü ve coğrafyaya özgü kelimeleri kayıt altına almayı çok severim.

6.Kitabınızın hedef okur kitlesi kimlerden oluşuyor?

Lise çağından daha üst yaşlara kadar birçok okuru kapsayabilecek bir kitap hedefledim. Ama bunun yanında; hayvan sevgisi ve torun-babaanne ilişkisinin işlendiği “Süt Kardeşim”, kasaba çocuğu Necmi’nin başarı hikâyesinin anlatıldığı “Şeker’in Çocukları”, kardan adamın gözünden anlatılan “Parktaki Şahit”, hikâyelerim daha küçük yaş gruplarında da beğenildi. Hayatlarında ‘iyi olmayı seçen bütün insanlar’ın benim hikâyelerimde kendi yansımalarını bulacağından da eminim.

7. Yazarken ilham aldığınız şey nedir? Bu, bir kişi olabilir, bir nesne olabilir. O ilham periniz, size ne olunca geliyor?

Ben yazarlıkta ilham perisine değil çok çalışmaya, disipline inanırım. Her şeyden önce çok iyi bir okur olmak gerekir. Özellikle yazdığınız türün öncülerinin eserlerini, yazı türünün gelişmelerini bilinçli bir şekilde takip gerekir. Bunun için de planlı programlı yaşamak şarttır. Zamansızlık kavramına inanmam. Fırsatları yaratmak kişinin elindedir. Sorunuzdaki ‘ilham’ kelimesini, kendi bakış açımla değerlendirince deneme ustası sevgili hocam Hüseyin Özbay’ın denemeleri, edebiyat sohbetleri bana her zaman ilham verir. Kendisinin sohbetini dinlediğim edebiyat mahfilinden zihnim de kalemim de hiç boş çıkmaz.

10. Peki, son olarak buradan okuyucularınıza neler söylemek istersiniz?

Okurlarımın hikâyelerimi sevmesi, yeni yazacağım hikâyelerim için bana motivasyon olacak. Edebiyatseverlerin içinde hikâye sevenlerin ‘özel okuyucular’ olduğunu düşünüyorum. Hikâyeler hayal gücünü daima zinde tutar, hikâye bittiği yerden okuyucunun zihninde anlatmaya devam eder, bu yüzden çok üretken, bereketli bir yazı türüdür. Hikâyelerimi okuduktan sonra okurlarımın görüşlerini, duygularını öğrenmeyi çok isterim. Instagram ve facebookta “Dilsiz Mavi” adıyla beni aratırlarsa bulabilirler.  Bana yazarlarsa çok mutlu olurum. Her birine sevgi ve selâmlarımı gönderiyorum. Uzun yıllar boyunca en güzel hikâyelerde buluşmayı diliyorum.

Bakmadan Geçme