Kemal ASİLTÜRK

Avrupa Birliği'nin Geleceği

Kemal ASİLTÜRK

Avrupa Birliği 1952 yılında Soğuk Savaş döneminde Batı Avrupa ülkelerini birleştirmesi amacıyla o dönemde altı üyeden oluşan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) adıyla uluslararası bir örgüt olarak kuruldu. 1957 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin (SSCB) dağılmasının akabinde 1991 yılında Avrupa Birliği (AB) adını alan bu örgüt üye devletlerin bağlarını güçlendirme, ekonomik ve parasal iş birliği ile kalkınma politikası yürüttü.

2008 yılında ortaya çıkarak tüm dünyayı saran küresel krizden önemli derecede etkilenen AB ülkeleri, kamu açığının yükselmesi, rekabet gücünün azalması, işsizliğin artması ve düşük ekonomik büyüme gibi ekonomik ve mali sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Krizin olumsuz etkileri AB'de de ciddi boyutlarda hissedildi ve Avro Alanı ekonomisi 2009 yılında yüzde 4,1 oranında küçülerek tarihindeki en büyük daralmayı yaşadı. Yaşanan küresel kriz, AB ülkelerinin mali yapılarını etkileyerek kamu açıkları ve borç stoklarının önemli ölçüde artmasına ve birçok üye ülkede kamu maliyesinin sürdürülebilirliğinin tehlikeye girmesine neden oldu. 2010 yılında Yunanistan’da patlak veren borç krizi, kısa sürede diğer Avro Alanı ülkelerini de etkiledi ve küresel kriz AB’de borç krizi ve ekonomik krize dönüştü. Üye ülkelerde istikrar programları ve kurtarma paketleri uygulandı.

Avro Bölgesi krizinin ardından her ne kadar ekonomik olarak bir toparlanma evresine girmişse de, düzensiz göç krizi, Brexit, aşırı sağ ve popülist akımların yükselişi gibi sınamalar nedeniyle AB pek çok sorunla karşı karşıya kaldı.
2015 yılında patlak veren düzensiz göç krizi, hem Schengen Bölgesi’nin işlerliğinin sorgulanmasına yol açtı, hem de üye devletler arasında fikir ayrılıklarını ortaya çıkardı.

Birleşik Karalık’ın AB’den ayrılma kararı ise AB açısından önemli bir sınama teşkil etti. AB tarihinde ilk defa bir üye devlet ayrılma yolunda bir adım attı. Birleşik Krallık 23 Haziran 2016 tarihinde yaptığı referandumda yüzde 52 oyla AB’den ayrılmaya (Brexit) karar verdi. Başbakan Theresa May, Birleşik Krallık’ın AB’den çıkmasına ilişkin resmi bildirimini içeren mektubu AB Konseyine 29 Mart 2017 tarihinde tevdi etti. 25 Kasım 2018 tarihinde Brexit’e ilişkin siyasi deklarasyon AB üye devletleri tarafından onaylandı. Ancak Birleşik Krallık parlamentosunda çekilme koşullarına ilişkin uzlaşı sağlanamaması sebebiyle 10 Nisan 2019 tarihli AB Zirvesinde Brexit 31 Ekim 2019’a kadar ertelendi. Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılması süreci uzun bir belirsizliğin ardından 31 Ocak 2020 tarihinde Birleşik Krallık’ın AB üyeliğinden resmen çekilmesiyle önemli bir aşamayı geride bıraktı. 1 Şubat 2020 tarihinde Çekilme Anlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle başlayan süreç hem Birleşik Krallık’ın AB üyesi olmasa dahi Birlik kuralları ile yargı yetkisine bağlı olduğu ve AB bütçesine katkıda bulunmayı sürdürdüğü 31 Aralık 2020 tarihine kadar devam etmesi öngörülen geçiş dönemini başlattı, hem Birleşik Krallık ile AB arasında gelecekteki ilişkilerin mahiyetine karar verileceği ikinci tur müzakerelere geçiş imkânı sağladı.
Bütün bunlara, kriz ortamından beslenerek yükselişe geçen aşırı sağ akımların yabancı düşmanlığı, AB karşıtlığı üzerinden siyaset yapmaları ve merkez partilerin de bu söylemlere karşı alternatif söylemler geliştirememesi de eklenince Avrupa’nın sorunları daha da büyüdü. Geçtiğimiz yıllarda Avrupa’nın önde gelen ülkelerinde aşırı sağ ve popülist partilerin oy oranlarını artırması, hatta iktidar ortağı olması AB’nin savunduğu değerleri adeta sorgulamaya açtı. En son 23-26 Mayıs 2019 tarihlerinde yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri ise Avrupa’da aşırı sağ ve popülist akımların yükseliş eğiliminin sürdüğünü gösterdi. Bu gelişmeler ışığında AB ülkelerinde aşırı sağ ve popülist milliyetçilik halk akımları ve yönetim belirlemeleri AB’den ayrılmaya ve AB’nin dağılarak sonunun geldiği düşüncelerinin ortaya çıkmasına sebep oldu. 
2014yılında Kırımın ilhakından itibaren Rusya’nın yayılmacı politika tehlikesi Ukrayna-Rusya Savaşının başlaması ile birlikte hat safhaya ulaşması ile AB ülkeleri geleceği ve birlikteliği farklı bir boyut kazanmaya başladı. Rusya’nın Ukrayna işgali karşısında Avrupa’nın o güçlü ülkeleri kınamalar, ambargolar haricinde herhangi bir müdahalede bulunamadıkları gibi Birleşmiş Milletler ve NATO gibi üst otoritelerinde tutumu aynı düzeyde kaldı. Bu gelişmeler akabindekurulduğu günden bu yana kendilerini ilk defa bu kadar tehlikede hisseden AB ülkeleri ekonomik iş birliği düzeyindeki birlikteliğini yeni düzenlemeler ile arttıracağı gibi AB birliktelik kriterini değişik bir boyuta taşıyabilir. Bu boyut geçmişte kurulan Güney Doğu Asya Antlaşması teşkilatı (SEATO), günümüzde varlığını halen devam ettiren Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) gibi AB’nin Askeri bir boyuta evirilmesine Avrupa ülkelerinin iş birliği güvenlik gibi konularında kaderini bu evirilen örgüt ile sağlayabileceği kanaati oluşmaktadır. 
Sonuç olarak AB uzun bir müddet daha birlikteliğini koruyacağı gibi birliktelik kriterleri, değişen ve gelişen konjonktür ile ekonomik iş birliği ile birlikte askeri, güvenlik iş birliğinin de artacağı kanaatindeyim. Yukarıda da belirttiğim gibi yeni bir askeri güvenlik örgütü yakın zamanda kurulabilir.
07.04.2022
Kemal ASİLTÜRK
twitter.com/AsltrKml
[email protected]

Yazarın Diğer Yazıları