Memur-Sen 31'inci İl Temsilcileri Toplantısı'nın sonuç bildirgesini açıkladı
Memur-Sen Konfederasyonu, uzlaşmazlıkla sonuçlanan 5'inci Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinin ardından gerçekleştirdiği 31'inci İl Temsilcileri Toplantısı'nın sonuç bildirgesini açıkladı.
Memur-Sen Konfederasyonu, uzlaşmazlıkla sonuçlanan 5’inci Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinin ardından gerçekleştirdiği 31’inci İl Temsilcileri Toplantısı’nın sonuç bildirgesini açıkladı.
Memur-Sen Konfederasyonu tarafından açıklanan sonuç bildirgesinde, Türkiye ve dünya gündemi, Diyarbakır anneleri, 31 Mart’tan sonra belediyelerdeki sendikal baskılar, çalışma hayatı ve işin geleceği, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, uzlaşmazlıkla sonuçlanan 5’inci Dönem Toplu Sözleşmesi, Hakem Kurulu’nun kararı, 4688 Sayılı Kanun, 3600 Ek Gösterge, KPDK toplantıları, ve Grev Hakkı’na ilişkin de Memur-Sen’in benimsediği görüş ve fikirler yer alıyor.
Memur-Sen Konfederasyonu 31’inci İl Temsilcileri Toplantısı’nın sonuç bildirgesinde, "4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun, daha önce çeşitli vesilelerle dikkat çektiğimiz eksiklik ve sorunları 5. Dönem Toplu Sözleşmede net bir şekilde görülmüştür. Yasa kamu görevlilerinin mali, sosyal, özlük hakları ve çalışma şartlarından kaynaklanan sorunların çözümünde masa ve kapsam itibariyle yetersiz kalmıştır. 4688 sayılı yasanın sorunları, sosyal paydaşların katkısı alınarak giderilmeli, sendikal yaşam ve toplu sözleşmenin en sağlıklı şekilde gerçekleştirilmesine uygun düzenlemeler gecikmeksizin yapılmalıdır” ifadelerini kullanıldı.
Bildirgede, şu ifadelere yer verildi:
“Finans kapitalizmin ve dijital sömürü düzeninin bütün dünyayı adeta savaş ve talan alanına dönüştürdüğü; insani krizlerin yerküreyi kasıp kavurduğu; göçmenlerin asgari insani şartlardan bile mahrum edilip sınırlarda ve denizlerde ölüme terk edildiği; silah baronlarının sınır tanımayan bir iştahla ülkelerin zenginliğini sömürdüğü; dünyada iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle günde 5 bin, yılda 12 bini çocuk olmak üzere 2 milyon kişinin hayatını kaybettiği; kültürel emperyalizmin insani değerlere, ahlaka, inançlara ve aileye karşı soykırım uyguladığı; 1 milyar insanın açlık ve açlığa bağlı hastalıklarla boğuştuğu ve temiz içme suyundan mahrum yaşadığı bir vasatta adil bir dünyanın yeniden kurulabileceği inancımızı koruduğumuzun altını çiziyor, insanlığın selameti ve geleceği için bütün emek hareketlerini, uluslararası kuruluşları, aydınları ve kaygı sahibi bütün insanları insanlık ortak paydasında bir araya gelmeye çağırıyoruz.
Küresel emperyalizm, ümmetin inancına, kültürüne, ekonomisine ve dahi fiziksel mevcudiyetine aralıksız saldırıyor. Suriye çağdaş dünyanın gözü önünde yok ediliyor. İdlib, küresel paylaşım sisteminin son kurbanı. Yemen katliamlar ve açlıkla boğuşuyor. Keşmir üzerinden Pakistan ile Hindistan arasında bir savaşın fitilini ateşlemek için ellerini ovuşturanlar pusuda bekliyor. Filistin’de Mescid-i Aksa’ya ve Gazze’ye yapılan saldırılar adeta kanıksanmış durumda. Mısır’dan Afganistan’a, Arakan’dan Libya’ya, Doğu Türkistan’dan Sudan’a İslam Dünyası kan deryasına dönüşmüş durumda. Bu durumun kader olmadığı açık. O halde İslam dünyasındaki STK’lar, üniversiteler, aydınlar ile İslam İşbirliği Teşkilatı ve benzeri kurumlar krizin derinleşmesini durduracak ve krizi tamamen ortadan kaldıracak sahici çözümler üretmek için harekete geçmelidir.”
Çocuklarının terör örgütünün elinden kurtarılması için HDP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde eylem yapan aileleri destekledikleri belirtilerek, “Terör örgütü tarafından kandırılarak/kaçırılarak dağa götürülüp ellerine silah verilen çocukların anneleri tarafından Diyarbakır’da cesaretle ve onurluca başlattıkları eylemde çocuklarına kavuşma özlemlerini, feryatlarını amasız, fakatsız destekliyoruz. Bütün siyasi mülahazalardan bağımsız olarak salt annelik insiyakıyla fıtri olarak gelişen bu süreci desteklemeyi insan olmanın zorunlu sonucu, insan kalmanın şartı olarak görüyoruz. Çocukların bir an önce ailelerine kavuşması dileğimizi bu vesileyle kamuoyu ile paylaşıyoruz” denildi.
Diğer yandan, 31 Mart seçimlerinin ardından bazı belediyelerde sendikadan istifaya zorlama, işten çıkarma ve sürgün gibi baskıların devam ettiğine dikkat çekilerek, “31 Mart seçimlerinden sonra bazı belediyelerde başlatılan kamu görevlilerine ve işçilere yönelik sendikal baskılar, sendikadan istifaya zorlama, işten çıkarma, görevden alma, sözleşmesini sona erdirme, sürgün, görev tanımına aykırı faaliyetlerde bulunmaya zorlama, mobbing ve ayrımcılık şeklindeki baskılar devam etmektedir. Emeği ve emekçiyi hedef alan bu saldırıların sona ermesi için gerek yargı gerekse idare sorumluluğunu yerine getirmelidir. Sözleşmeli istihdamın çalışanı nasıl güvencesiz hale getirdiği ve kadrolu istihdamın hayati önemi de bu vesileyle iyice gün yüzüne çıkmıştır. Bu noktada emeğin dayanışmasının önemini vurgulayarak, zulme direnen emekçileri selamlıyor, mağdur edilen bütün emekçilerimizin haklı davalarında yanlarında olduğumuzu ilan ediyoruz” ifadeleri kullanıldı.
Toplantıda alınan diğer kararlar ise şöyle:
“Büyük Türkiye yolunda önemli bir adım olarak tesis edilen ve bizim de destek verdiğimiz Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin iyileştirmeye açık alanlarının Sivil Toplum Kuruluşları başta olmak üzere alınmış olan öneriler doğrultusunda iyileştirilmesi ivedi gerçekleşmeli, art niyetli sistem tartışmalarına fırsat verilmemelidir. Başta sınırımızda Suriye ve Irak’taki istikrarsız ve güvenliksiz durum, sınırlarımızı terörden gelecek saldırılara karşı korumayı ve bu bölgelerden hız kesmeden gelen göçmen akınına karşı önlem almayı zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle bağımsız bir ülke olan Türkiye’nin bir yandan savunma sistemlerini güçlendirmesi bir yandan da sınırları içinde ve dışında gerekli tedbirleri alması en doğal hakkıdır. Bugüne kadar başta Suriye olmak üzere bulundukları ülkelerdeki savaş ve diğer olumsuz şartlardan kaçarak Türkiye’ye sığınan muhacirlere uyguladığımız insanî siyaset ve tavır, bundan sonra da devam etmelidir. Dünyada dünyanın en çok göçmen barındıran ülkesi olan Türkiye, halkı ve devletiyle misafir olarak gördüğü muhacirleri bağrına basmış, ekmeğini paylaşmış, gönlünü açmıştır. Yaşanan bazı olumsuzları abartarak muhacir düşmanlığını yaygınlaştırmak isteyenlerin kara propagandasını boşa çıkarılacağına, muhacir düşmanlığına prim verecek her türlü eylem ve söylemden uzak durulacağına olan inancımız tamdır. ‘Sürdürülebilir iş’ ve ‘insan onuruna yakışır iş’ gibi son yıllarda ILO tarafından geliştirilen çalışma hayatına ilişkin kavram ve stratejilerin altlık oluşturduğu ‘işin geleceği’ meselesini ‘insanı ve emeğini’ merkeze alarak tartışmak, dahası bugünkü sistemi oluşturan teorileri geleceğimiz için sorgulamak gerekmektedir. Bizler, emek kesiminin güçlü katılımını sağlayacak bir anlayışla, insanlığın sorunlarının gerçek bir zeminde tartışılabileceğine inanıyoruz. İnsan onuruna yakışır sürdürülebilir işin hayata geçirilebilmesi, ‘adalet ve adil paylaşım’ ilkelerinin bütün ülke politikalarının merkezine alınmasıyla mümkündür. Uzlaşmazlıkla sonuçlanan 5. Dönem Toplu Sözleşme sürecinde beş milyon 200 bin memur ve memur emeklisinin taleplerinin kamu işverenince görmezden gelinmesi, masada tarafları eşit görmeyen dayatmacı bir dille sürecin işletilmesi, üzerinde uzlaşılan konuların tek taraflı olarak düzenlenen bir tespit tutanağıyla yok sayılması asla kabul edilemez. Yasanın açık hükümlerinin bile uygulanmadığı bu tabloyu, emeğin ve emekçinin değersizleştirilmesi olarak görüyoruz. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun tutum ve kararları bu kurumun varlığını ve ciddiyetini tartışmaya açmıştır. Toplu sözleşme sürecinin bütününde oluşan tablo; kamu işvereninin güvenilirliğinin, hakem heyetinin özerkliğinin ve 4688 sayılı Kanun’un yeterliliğinin sorgulanmasına neden olmuştur. Toplu sözleşme döneminde müzakere sürecinin iyi değerlendirilmemesi, Kamu İşveren Heyetinin uzlaşmaya varılan konuları Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna göndermemesi ve genel nitelikli maaş, ücret artış teklifinin hedef, tahmin ve beklenti bakımından önümüzdeki iki yıllık süreçteki enflasyon gerçeğiyle uyumlu olmaması, kamu görevlilerinin alım gücünde azalmaların yaşandığı dikkate alınarak, 2020 yılbaşı öncesinde kamu görevlilerine yönelik teşvik ve destek paketlerinin hazırlanarak yürürlüğe konması hükümetin ve özellikle ekonomi bürokrasisinin öncelikli sorumluluklarındandır. 3600 ek göstergeyle ilgili verilen sözler tutulmalı, taahhütlerin gereği yapılmalı, ek gösterge düzenlemesinin kapsamı kamu görevlilerinin tamamını kapsayacak şekilde genişletilmelidir. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun, daha önce çeşitli vesilelerle dikkat çektiğimiz eksiklik ve sorunları 5. Dönem Toplu Sözleşmede net bir şekilde görülmüştür. Yasa kamu görevlilerinin mali, sosyal, özlük hakları ve çalışma şartlarından kaynaklanan sorunların çözümünde masa ve kapsam itibariyle yetersiz kalmıştır. 4688 sayılı yasanın sorunları, sosyal paydaşların katkısı alınarak giderilmeli, sendikal yaşam ve toplu sözleşmenin en sağlıklı şekilde gerçekleştirilmesine uygun düzenlemeler gecikmeksizin yapılmalıdır. 4688 sayılı yasa gereğince yılda iki defa toplanması gereken KPDK’nın 2019 yılı Mart ayı toplantısının şu ana kadar bütün taleplerimize rağmen toplanmamış olmasını, hiçbir şekilde izah edilemez bir ihmal olarak görüyoruz. Kasım ayında toplanması gereken KPDK’nın verimli geçmesi için bir an önce gerekli hazırlıklar yapılmalıdır. Bu vesileyle KPDK’nın bir an önce toplanması çağrımızı yineliyoruz. Grev hakkının olmadığı bir toplu sözleşme düzeneği adil şartlarda bir müzakereyi imkansız kıldığından kamu görevlilerine yönelik grev yasağı kaldırılarak grevsiz toplu sözleşme garabeti son bulmalı ve ayrıca kamu görevlilerine uygulanan siyaset yasağına da son verilmelidir. Biz Memur-Sen olarak, Toplu Sözleşme süreci dışında da her zaman ve her zeminde kamu görevlilerinin haklarını aramaya, sorunlarına çözüm üretmeye kesintisiz bir emek ve ekmek mücadelesini sürdürmeye, bir milyonun üzerindeki üyelerimizden aldığımız güçle hız kesmeden, ara vermeden devam etme kararlılığımızı bir kez daha yineliyoruz."