(Özel) Polatlı'da Yunan ordusuna ait patlamamış bir el bombası bulundu
Kurtuluş Savaşı'nın dönüm noktası olarak kabul edilen Sakarya Meydan Muharebesi'ni anmak için Polatlı Belediyesi tarafından 'Diriliş Yolu Yürüyüşü' gerçekleştiriliyor. 3 Eylül'de Mangal Dağı'nda başlayan yürüyüş 8 Eylül'de Dua Tepe'de son bulacak. Bu yıl düzenlenen yürüyüş esnasında Yunan ordusuna ait patlamamış bir el bombası da bulundu.
Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktası olarak kabul edilen Sakarya Meydan Muharebesi’ni anmak için Polatlı Belediyesi tarafından ‘Diriliş Yolu Yürüyüşü’ gerçekleştiriliyor. 3 Eylül’de Mangal Dağı’nda başlayan yürüyüş 8 Eylül’de Dua Tepe’de son bulacak. Bu yıl düzenlenen yürüyüş esnasında Yunan ordusuna ait patlamamış bir el bombası da bulundu.
13 Eylül Sakarya Zaferi’nin 98’inci yıl dönümü dolayısıyla Polatlı Belediyesi tarafından düzenlenen ‘Diriliş Yolu Yürüyüşü’ etkinliği 3 Eylül’de başladı. Polatlı Belediyesi Tarihi Alanlar Tanıtım Merkezi (POTA) ve Türkiye Dağcılık Federasyonu ortaklığında Sakarya Meydan Muharebesi Tarihi Milli Park Müdürlüğü ve Haymana Belediyesi’nin desteği ile gerçekleştirilen yürüyüşe Türkiye’nin dört bir yanından ziyaretçiler akın etti. Her gün 20-25 kilometre arasında yürüyen katılımcılar yürüyüşün 3’üncü gününde İHA’ya Sakarya Meydan Muharebesi ve ‘Diriliş Yolu Yürüyüşü’yle ilgili deneyimlerini aktardı.
Dünyanın en uzun meydan savaşı olan Sakarya Meydan Muharebesi, 22 gün 22 gece sürdü. 106 kilometrelik birinci savunma hattı üzerinde gerçekleştirilen yürüyüş ile POTA bir ilke imza attı. Sakarya Meydan Muharebesi’nin 100’üncü yıl dönümünde yüzbinlerle yürümek istediğini söyleyen POTA Genel Koordinatörü Kadim Koç, “Polatlı ve Haymana topraklarında, yani Sakarya Meydan Muharebesinin geliştiği bu topraklarda bir ilk gerçekleştiriliyor. Bu ilk de Diriliş Yolu Yürüyüşü. 106 kilometrelik bir rota ve bugün 3’üncü günümüzdeyiz. İlk gün; Mangal Dağı’ndan başlayan rotamızla Türbe Tepelere yürüdük. İkinci gün; İkiz Tepelerden Gazi Tepeye geldik. Bugün de Gazi Tepeden Yıldız Dağı mevzilerine kadar geldik. Bununla Türk insanının tarihe dokunmasını istiyoruz. Mevzideki taşa ya da mevzide bulunan herhangi bir objeye buraya gelenlerin dokunmasını istiyoruz. Aynı zamanlarda da bu alanları dolaştığımızda da 98 yıl geçmesine rağmen hala el bombası bulabiliyoruz. Tarihimiz canlı olarak burada Türk milletini bekliyor. İnanıyorum ki; Diriliş Yolu Yürüyüşünün ikincisi, üçüncüsünde yüzbinlerce insanı burada ağırlamış olacağız. 100’üncü yılında da bu proje Türkiye’ye tanıtılmış olacak” dedi.
“Yunan Kuvvetlerinden kalan bir el bombası bulduk”
Yürüyüşleri esnasında Yunan ordusuna ait bir el bombası bulduklarını söyleyen Koç, Sakarya Meydan Muharebesi’nin doğru anlatılması ve tanıtılması gerektiğini belirtti. Koç, “Geçtiğimiz rota üzerinde ilk defa bir el bombası bulduk. Yunan Kuvvetlerinden kalan bir el bombası ve şarapnel parçalarına rastladık. Bunları da her gittiğimiz kamp yerinde sergiliyoruz ve en sonunda da bunları Zafer Kamp alanında gelen ziyaretçilerimizle paylaşmış olacağız. Şu anda da Türkiye’nin dört bir yanından gelen misafirlerimiz var. Sakarya Savaşı aslında az bilinen bir savaş. Sakarya denilince akla Adapazarı, Sakarya geliyor. Sakarya Savaşı aslında adını bir nehirden alıyor. Bu savaş Türk tarihinde bir dönüm noktası. Bu savaş kazanılmamış olsaydı 30 Ağustos’ta olmayacaktı, Ankara Başkent olmayacaktı, belki de Türkiye Cumhuriyeti olmayacaktı. Aslında Türkiye Cumhuriyeti her şeyini bu savaşa borçlu. 98 yıl geçmesine rağmen yeterince tanıtamadık. Bizim amacımız bu savaşı Türk milletine doğru bir şekilde tanıtabilmek. Bu tanıtımı yaparken de kitap üzerinden yapmak istemiyoruz. Gelip yerinde görerek vatandaşlarımızın bu duyguları hissetmesini istiyoruz” şeklinde konuştu.
“Sakarya Meydan Muharebesi, yoktan var edilen bir savaş”
‘Diriliş Yolu Yürüyüşü’ rotası üzerinde bulunan darağacı hakkında da bilgi veren Koç, bölgede savaşa katılan ‘Yüce Arif’ lakaplı bir komutan hakkında da anekdot paylaştı. Koç, “Burası haritacılar için nirengi noktası, başvuru noktası. Fakat bu nirengi noktası üzerinde bulunan demir yığını burada yaşayan vatandaşlarımız tarafından darağacı olarak nitelendiriliyor. Gerçekten de bu bölgede birkaç tane darağacı olarak dikilen ahşap darağaçları vardı. Ama savaştan sonra vatandaşlarımızın ifadeleriyle kaldırılmış. Aslında bu darağaçlarının neden var olduğuna bakmak lazım. Türk o dönemde yıllardır savaş içerisinde. 7 uzun yıl o cepheden diğer cepheye koşuyor. Düşünüldüğünde savaş bu noktaya geldiğinde başlarında bir devlet yok. Cumhuriyet 2 yıl sonra kurulacak ve bir devlet, ordu teşkilatı yok. Yokluk ve sıkıntılar var. Aslında bu savaş yoktan var edilen bir savaş. Bundan dolayı da cephedeki insanlar uzun yıllardır savaşmanın verdiği yorgunluktan dolayı geriye dönen askerlerimiz olmuş. Burada savaşan, lakabı Yüce Arif olan komutanımız, yanında iki tane tabanca taşırmış. Anılarından okuduğumuz kadar biliyoruz. Bu tabancalardan birinin adı ‘Namuslu’ diğerinin adı ise ‘Namussuz’. Bu tabancalardan adı ‘Namussuz’ olanı bazen Türk askerine çekmek zorunda kalmış. Geri kaçan askerleri; bozgunu ve geri kaçışı önleyebilmek için askerlerimize karşı kullanmış. Bu yönde yaşanan sıkıntılar ve geri dönüşler yüzünden bu bölgede asılan askerlerimiz de olmuştur” diye konuştu.
“Dedelerimizin savaştıkları yerleri gördük”
Emekli Albay Mustafa Aslankurt, 17 arkadaşıyla bu yürüyüşe katıldığını söyledi. Aslankurt, bölgenin öneminden bahsederek her Türk vatandaşının ‘Diriliş Yolu Yürüyüşü’ rotası üzerinde bulunan cepheleri gezmesi gerektiğini aktardı. Aslankurt, “Bizim için son derece yararlı bir yürüyüş oldu. Askeri okullarda Sakarya Savaşı’yla ilgili bilgileri teorik olarak almıştık. Ancak burada bizzat yerinde; dedelerimizin savaştığı yerleri görüp, bilgilerimizi tazeledik. Onların bu toprakları ne pahasına kazandıklarını bu yürüyüşle çok iyi anladık. Her Türk insanının mutlaka bu toprakları görüp Sakarya Savaşı’nın ayrıntılarını bilmesi gerektiği kanaatindeyim. Maalesef başta biz askerler olarak burayı anlayamadık. Aradan 90 küsür yıl geçtikten sonra bazı arkadaşlarımızın emeği ile ülke tanımaya başladı. Kamuoyu ve devletin bazı birimleri bu topraklarla ilgilenmeye başladı. Umarım önümüzdeki yıllarda, özellikle 2022’de 100’üncü yıl dönümünde Türkiye çapında duyulacak bir faaliyet olur” dedi.
“Dedelerimiz, 40 kilometre yürüyüp çıplak ayak düşmana taarruz etmiş”
Günde 20-25 kilometre yürüdüklerini söyleyen Aslankurt, yürüyüş esnasında yaşadıklarıyla Sakarya Meydan Muharebesi’ne katılan askerlerin durumu hakkında kıyasta bulundu. Aslankurt, “Ben 67 yaşındayım. Burada günde 20-25 kilometre yürüyoruz. Bizim üzerimizde son derece güzel; botlar, giysiler, teri dışarı atan giysiler var. Dedelerimiz burada savaşırken bir günde 40 kilometre yürüyüp; ayaklarında çarık veya çıplak ayakla, üzerlerinde silah ve cephaneyle düşmana taarruz ediyor. Onları düşündüğümüz zaman bizim yaptığımız çok basit geliyor. Bana göre, Sakarya Savaşı; Türk Cumhuriyeti tarihinin en önemli olayıdır. Bunu her Türk gencinin ayrıntılı olarak bilmesi geleceğimizin teminatıdır” açıklamasında bulundu.
“Rota çalışmaları sırasında patlamamış fişek buldum”
Türkiye Dağcılık Federasyonunu temsilen Diriliş Yürüyüşü’ne katılan Cüneyt Ayten, mesleki tecrübesinden dolayı rota çalışmaları sırasında zorlanmadığını dile getirdi. Ayten, “Diriliş Yolu’nun rota çalışmalarında geçen seneden itibaren görev yapıyorum. Bugün de Diriliş Yolu’nu icra eden vatanseverlerin, dağcıların yürüyüş lideriyim. Programa hazırlanmak hiç zor olmadı. Mesleğim icabı araziyi ve haritayı iyi okuyorum. Yolculuk çok keyifli geçti. Rota çalışmaları esnasında ben bir tane de patlamamış fişek buldum. Tabii bu fişeği geçen sene buldum ve 97 yıl öncesinden kalmıştı. Bulduğumda ağladığımı söyleyebilirim. Bu defa da grupça patlamamış bir el bombası bulduk. Bunun mutluluğunu tarif edemem” şeklinde konuştu.
“Komutanım, ben firar etmedim”
Ayten, son olarak Sakarya Meydan Muharebesi sonrası yaşanan bir anekdotu paylaştı. Yunanlıların savaşı kaybettiği sırada bölgeyi terk eden bir Yunan doktorunun, yerde yaralı bir şekilde yatan Türk askerine yaptığı ilk yardımı anlatan Ayten, “Akşam çadırımda bir misafirim vardı. Yürüdüğümüz yol çok uzun ve meşakkatli bir yol. Ekstrem kıyafetlerimiz var ama yol yıpratıcı bir yol. Topuğumda da ciddi bir yara var. Ona pansuman yaparken misafirim gördü ve ‘Hocam devam edebilecek misin’ diye sordu. Ona şunu anlattım; 13 Eylül 1921’de Sakarya Savaşı bitmiştir. Karatepe’den inan bir yüzbaşımız cepheyi gezer. Bir su kenarında yaralı bir Mehmetçiğimizi görür. ‘Oğlum, sen burada ne yapıyorsun’ diye sorar. Mehmetçik, ‘Komutanım, ben 3 gündür buradayım’ diye cevap verir. Komutan heyecanla, ‘Sen burada 3 gündür ne yaptın, ne yedin, yaralarına kim baktı, nasıl hayatta kaldın’ diye sorar. Mehmetçik komutanına, ‘Komutanım, su kenarından su içtim. Bir Yunan doktoru benim ilk tedavimi yaptı ve kaçtı” der. Komutan, Mehmetçiğe ‘Peki oğlum, bizden bir şey istiyor musun’ diye sorunca Mehmetçik, ‘Komutanım, birliğime mektup yazıp haber verin. Ben firar etmedim. Beni kaçtı sanmasınlar’ der. İşte ben de misafirime şu cevabı verdim; Onlar bu şartlarda savaşmışken biz nasıl yürümeyiz. Bu yol bitecek” ifadelerini kullandı.
‘Diriliş Yolu Yürüyüşü’nü gerçekleştiren ekip; 8 Eylül sabahı saat 04.00’de Duatepe’ye gerçekleştirecekleri ‘Zafer Yürüyüşü’yle etkinliği tamamlamış olacak.