Türk-Japon Diplomatik İlişkilerinin 100. Yılında Kültür Diplomasisi

Türkiye ve Japonya'da bir yıl öncesinden başlayan çalışmalara kapsamında her iki taraf da 2024 yılını çeşitli etkinliklerle kutlamayı arzu etmekte ve bu yılı ikili ilişkilerin daha da geliştirilebileceği bir fırsat olarak değerlendirmektedir.

Türk-Japon Diplomatik İlişkilerinin 100. Yılında Kültür Diplomasisi

Türkiye ve Japonya’da bir yıl öncesinden başlayan çalışmalara kapsamında; her iki taraf da 2024 yılını çeşitli etkinliklerle kutlamayı arzu etmekte ve bu yılı ikili ilişkilerin daha da geliştirilebileceği bir fırsat olarak değerlendirmektedir.

Türkiye ve Japonya arasındaki dostluğun geçmişi 19. yüzyıl sonundaki Osmanlı Devleti ve Meiji restorasyonu (1868–1912) dönemine uzanmaktadır. Bu dostluk Türkiye’de Cumhuriyetin ilanının hemen akabinde 1924 yılında iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin başlamasıyla yeni bir boyut kazanmıştır. Bu iki dost ülkenin diplomatik ilişkilerinin tesisinin 100. yıldönümü olması dolayısıyla 2024 yılı ise ayrı bir anlam ifade etmektedir.

Bu bakımdan “Türk- Japon Diplomatik İlişkilerinin Tesisinin 100. Yılı” etkinliklerine ilişkin çalışmalar her iki ülkede de bir yıl öncesinden başlamıştır. Her iki taraf da 2024 yılını çeşitli etkinliklerle kutlamayı arzu etmekte ve bu yılı ikili ilişkilerin daha da geliştirilebileceği bir fırsat olarak değerlendirmektedir. Söz konusu fırsatı kaçırmak istemeyen Ankara’daki Japonya Büyükelçiliği ve Tokyo’daki Türk Büyükelçiliği ortaklaşa sadece bu kutlama etkinliklerinde kullanılacak logonun belirlenmesi için 2023 yılında bir yarışma düzenlediler. Yarışma sonunda belirlenen logoda Türkiye ve Japonya’nın kültürel hafızasında simgesel yeri olan lale ve kiraz çiçeğinin (sakura) bir kalbe dönüştürülmesiyle iki millet arasındaki duygu birliğinin öne çıkartılmış olduğu görülmektedir. Bu tasarım 2024 yılında Türkiye’de ve Japonya’da diplomatik ilişkilerin tesisiyle alakalı olarak resmi kurumlar, üniversiteler, dostluk dernekleri, düşünce kuruluşları başta olmak üzere farklı alanlarda yapılacak, elçilikler tarafından akredite olmuş etkinliklerde kullanılacaktır.

Türk-Japon Diplomatik İlişkilerinin Gelişimi

Türkçe ve Japonca köken olarak Ural -Altay dil ailesinin Altay grubuna mensuptur. Dolayısıyla her iki dil de aynı gramer yapısına sahiptir. Japon kültürü incelendiğinde de Altay ve Türkistan izlerinin bulunduğu görülmektedir. Dolayısıyla iki milletin atalarının akraba olduklarına inanılmaktadır. Türklerin Japonlara karşı hissettiği yakınlığın bir sebebini de bu görüşe bağlayanlar vardır. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Kazakistanlı şair Mağcan Cumabay Akdeniz’den Japon Denizine kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış, farklı nedenlerle birbirleri ile irtibatları azalmış halklara ortak Altay geçmişini “Uzaktaki Kardeşime” şiirinde şu şekilde hatırlatmaktadır:

Alaca altın aşık atışmadık mı?
Tepişip bir döşekte yatışmadık mı?
Anamız olan Altay’ın ak sütünden
Beraber emip beraber tatışmadık mı?

Modern dönemde ise Türk - Japon diplomatik ilişkileri 19. yüzyıl sonlarında Bab-ı Ali ile Krizantem Taht arasındaki karşılıklı ziyaretler, mesajlaşmalar ve hediyeleşmelerle başlamıştır. Japon modernleşmesinin öncüsü İmparator Meiji (Mutsuhito) 1889 yılında Osmanlı padişahı Sultan 2. Abdülhamit’e ülkesinin en yüksek nişanı olan Krizantem Nişanı’nı hediye olarak göndermiştir. Buna mukabil Türk donanmasının gözde gemilerinden olan Ertuğrul Fıkrateyni’ni Japonya’ya yola çıkmak üzere hazırlatan Sultan İkinci Abdülhamit, Japon İmparatoru Meiji’ye hediyelerini ve dostluk mesajını göndermiştir. 1890 yılında Japonya’yı ziyaret eden ve Sultan’ın mesajını ve hediyelerini İmparator’a ileten Ertuğrul Fırkateyni dönüş yolunda Kushimoto açıklarında batarak 532 bahriyeli şehidiyle Japon sularına gömülmüştür. Nesiller boyunca gündemden düşmeyen bu deniz kazası, Türk-Japon ilişkilerinin miladı olarak görülmektedir. İki millet arasındaki ilişkiler, bu acı hadise dolayısıyla duygusal bir zeminde şekillenmeye başlamıştır. Bu elim olay sonrasında önce Oşimalı Japon köylülerin Türk denizcilerinin kurtarılmalarına yönelik gayretleri, kazanın duyulmasıyla birlikte de Japon halkı ve yöneticilerinin yaralılarımız ile yaşamını yitiren Osmanlı bahriyelilerinin ailelerine yönelik yardım kampanyaları Türk-Japon dostluğunun temellerini oluşturmuştur.
 
Türk halkının Japonlara karşı beslediği bu dostluk Osmanlı mecmuasına da yansımıştır ve uzaklardaki bu milleti metheden yazılar yayınlanmıştır. Mehmet Akif şiirinde Japonya’yı “Âdemin en temiz ahfâdına mâlik bir ada” olarak tanımlamıştır. Bu şiirdeki abartılı övgü adeta Türklerin Japonlara bakışının manifestosu olmuştur. 20. yüzyılın ilk yarısında patlak veren iki dünya savaşında da iki ülkenin ayrı bloklarda yer alması da Türklerin Japonlara duydukları sempati ve yakınlığı olumsuz etkilememiştir.

1923 yılının ilk yarısındaki Lozan Konferansında Japonya’nın İttifak Devletleriyle birlikte hareket etmesine rağmen aynı yılın sonlarına doğru tarih sahnesine çıkan Türkiye Cumhuriyeti devleti Japonya ile hızla diplomatik ilişkiler kurma yoluna gitmiştir. Bu bağlamda Türkiye ile Japonya arasındaki diplomatik ilişkiler resmi olarak 1924 yılında kurulmuş, Japonya nezdindeki ilk temsilcilik ise 1925 yılında faaliyete geçmiştir.

1925’de Tokyo’da Japon-Türk Dostluk Derneği kurulmuş, yine burada, konsolosluk açılmış ve Tokyo Maslahatgüzarı görevine başlamıştır. Aynı yıl Japonya da Türkiye’de büyükelçilik açmıştır. Bu dönemde iki ülke arasında ticari ve dostane ilişkilerin geliştirilmesi gayesiyle hareket edilmiştir. İkinci Dünya Savaşı döneminde kesilen ilişkiler 8 Eylül 1951’de Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde Türkiye dâhil 52 ülkenin Japonya ile imzalamış oldukları San Francisco Barış Antlaşmasıyla yeniden gelişmeye başlamıştır. Başvekil Adnan Menderes’in 21–25 Nisan 1957’de gerçekleşen Japonya ziyaretinde iki ülke arasında bir kültür anlaşması imzalanması için çalışmalar yapılması kararı alınmıştır. Bu çalışmalar o dönem için sonuca ulaşamamış olsa da iki ülke arasında kültürel ilişkiler konusunda yazılı anlaşmalar yapılmasının başlangıcı olmuştur.

Türk-Japon İlişkilerinde Kültürel Diplomasi

Uluslararası siyasette Berlin Duvarı’nın 1989’da yıkılması ardından da 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Soğuk Savaş olarak adlandırılan dönem sona ermiştir. Uluslararası siyasetin yeni bir boyut kazandığı bu yıllarda Amerikalı siyaset bilimci Joseph Nye güç kavramını yeniden ele almıştır. Askeri ve ekonomik gücü sert güç olarak değerlendiren Nye; ülkelerin kültür, değerler ve dış politika gibi konularda çekici özelliklerinin olduğunu ve bunların ülkelerin yumuşak gücünü oluşturduğunu tartışmaya açmıştır. İleriki yıllarda Nye hem sert hem de yumuşak gücün birlikte akıllı gücü oluşturduğunu ve ülkeler için sahip olunması gereken ideal gücün akıllı güç olduğunu belirtmiştir.

Soğuk Savaşın sona ermesiyle bağımsızlıklarını elde eden Sovyet ve Yugoslav ülkelerinin yanı sıra Doğu Avrupa’da yer alan eski komünist ülkelerin kapitalist dünya düzeninde yerlerini almalarıyla birlikte yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemde uluslararası alanda kültürel diplomasinin önemi arttırmıştır. Ülkeler kültür dış politikası alanında dil eğitimi ve kültür tanıtımı yapan Batı Avrupa tarzı kurum ve kuruluşlar ihdas etmeye başlamışlardır. Türkiye de bu yarışta yerini almış ve 2007 yılında Yunus Emre Vakfını kurulmuştur. Bu vakfın bünyesinde kurulan Yunus Emre Enstitüsünün şubeleri 2009 yılında Balkanlar başta olmak üzere Türkiye ile kültürel yakınlığı olanlar bölgelerde çalışmalarına başlamıştır.

Türkiye’nin uluslararası alanda Türk dilini öğreten ve kültür diplomasisi faaliyetlerini yürüten Yunus Emre Enstitüsünün 2009 yılında kurulmasının hemen akabinde Asya Pasifik’te faaliyete başladığı ilk ülkenin Japonya olması önemlidir. Yunus Emre Enstitüsü 2012 yılında Japonya’nın başkenti Tokyo’da merkez açmıştır. Malezya’ya 2015’te, Kore’ye 2019’da, Çin’e 2020’de, Endonezya’ya ise 2022’de adım atan Yunus Emre Enstitüsünün Japonya’da 2012’de faaliyete geçmesi dikkat çekicidir.

Asya Pasifik’teki birçok ülkeden önce Tokyo’da bu kurumun faaliyete geçmiş olması Türkiye’nin Japonya’ya olan kültürel ilgi ve alakasının bir göstergesidir. Gelişen ilişkiler çerçevesinde geçmişten bugüne kültürel alışveriş devam etmektedir.

Öte yandan Japonya kültürel diplomasi konusunda Türkiye’ye göre çok daha tecrübelidir. Uluslararası alanda Japon dilini öğretmek ve kültürünü tanıtmak için 1934 yılında KBS (Kokusai Bunka Shinkokai, Uluslararası Kültürel İlişkiler Merkezi) faaliyetlerine başlamıştır. 1972 yılında ise bu kurum faaliyetlerini sonlandırmış ve Japon Tanıtım Vakfı (Japan Foundation) kurulmuştur. Japonya ile diğer ülkeler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla Japon Dışişleri Bakanlığının himayesinde kurulan Japon Vakfı, dil eğitimi başta olmak üzere sosyal ve kültürel alanda faaliyetlerde bulunmaktadır.

2022 yılında kuruluşunun 50. yılını kutlayan, dünya genelinde Japonca öğretim ve kültürel tanıtım etkinlikleri düzenleyen Japon Tanıtım Vakfının (Japan Foundation) Türkiye’de şubesi bulunmamaktadır. Japonya’nın Türkiye’deki kamu/kültür diplomasisi faaliyetleri Japonya’nın Ankara Büyükelçiliği ile Japonya’nın İstanbul Başkonsolosluğu vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Bunların yanı sıra “Japonya’nın TİKA’sı” olarak tanımlayabileceğimiz Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) da eğitim ve kültür alanındaki projelere destek olmaktadır. Türkiye’de faaliyet gösteren Türk Japon Vakfı, Türk Japon Dostluk Derneği gibi sivil toplum örgütlerinin Japon devletinin kamu ve kültür diplomasisi faaliyetleri ile doğrudan ilişkileri yoktur. Zira söz konusu sivil toplum kuruluşları Türk kanunlarına göre kurulmuş sivil toplum kuruluşlarıdır ve Japon Devleti’nin doğrudan desteklediği kamu/kültür diplomasisi enstrümanları değildir.

Bu bağlamda dünyanın 24 ülkesinde şubeye sahip olan, Japon dilini öğreten, kültür ve medeniyetini tanıtan Japon Vakfı’nın Türk-Japon diplomatik ilişkilerinin kuruluşunun 100. yılında Ankara’da faaliyete başlaması Türklerin ve Japonların 21. yüzyıldaki kültürel yakınlaşmasının stratejik bir adımı olacaktır. Binlerce yıllık kültüre sahip Japonya, hem gelişen modern Japon teknoloji markalarıyla hem de geleneksel yaşamın etkilerini bir araya getiren Japon kültürüyle geçmişten günümüze halkımızın dikkatini çekmektedir.

Kaynakça

Benedict, Ruth (2010), Krizantem ve Kılıç: Japon Kültürü Üzerine Bir İnceleme, Çeviren Türkan Turgut, 6. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Cumabay, Mağcan (2018), Mağcan Cumabay Şiirleri, Ankara: TÜRKSOY Yayınları

Çeliker, Yusuf (2020), “Dostluk ve İşbirliği Bağlamında Türk-Japon İlişkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa.

Turp, Muharrem (2020), “Türkiye-Japonya Arasında Diplomatik İlişkilerin Yeniden Tesisi ve Siyasi- İktisadi İlişkiler (1951-1960)”, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi - Journal of Turkish Researches Institute, Sayı 69, Eylül-2020, 653-669.

Japan Foundaiton, “About Us”, Erişim: 08.12.2023 https://www.jpf.go.jp/e/about/index.html 


Dr. Ahmet AKALIN
RTÜK Üst Kurul Uzmanı