Metin AKGÜN

İstikbalin Teminatı Olması Beklenen Çocuklarımızı Eğitiyor muyuz?

Metin AKGÜN

2023-2024 öğretim yılı sessiz sedasız başladı… Dernek kapsamında değerli eğitimcilerimiz ile yaptığımız gönül sohbetlerinde yarına dönük; (“Ne yapacağız? Nasıl yapalım? Yeni Jenerasyondaki dejenerasyona dur diyebilir miyiz? Nasıl dur diyebiliriz? Bireysel ve kurumsal noktada neler yapılabilir?) türünden sohbetler yoğunluğunda geçen bir süreç yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz…   Sohbetlerimizde yeni yetişen çocuklarımızın, “İstikbalin Teminatı Olması Beklenen” çocuklarımızın; nefsin/hazzın tatmini eksenine kaydıkları, endişelerine dayanan şikayetlerini tartıştık. Çocukların yaşları itibari “Sorumluluk” almadıklarını… Her şeyin gün gibi aşikar olduğu halde, yöneltilen basit soruları/sorunları dahi anlamadıklarından şikayet edildi. Çocukların dijital bağımlılıklarından yakınıldı… Gerek çocukların kendi aralarında, gerek se büyükleri ile olan iletişim sürecinde; söz, söylem ve eylemlerine bakıldığında “Bunlar APTAL” dememek için kendilerini zor tuttukları yönündeki yakınmalarını dinledim günlerdir… Sohbetlerimizin odağında tek bir soru yönelttim nefsime ve sohbet ettiğim dostlara, anne-baba olan eğitimcilerimize…  Kalite yönetimi, “ÖZ DEĞERLENDİRME” ile başlar dedim sürekli… Bu sözü kültür derinliğimiz ile ilişkilendirmek, sohbete biraz de tebessüm katmak için Tatlıses’in de okuduğu “Allah’ım Neydi Günahım, Ben Nerde Yanlış Yaptım” şarkısını hatırlattım, Kayahan’ı da unutmadan… Bizi biz kılan değerlerimizin özeti olan “Hesaba Çekilmeden Önce Nefisleri Hesaba Çekmenin” mesuliyetimiz olduğuna dikkat çekerek…  Biz ebeveynler, gerçekten düşündük mü? Ana-baba nasıl olunur? Ana ve baba olmanın yüklediği sorumluluklarımız nelerdir diye?  Kendi sorumluluklarımızı bilmeden, bu sorumlulukların gereğini yaşamadan çocuklarımızı yargılamamız ne kadar doğrudur diye düşündük mü?  Canımdan aziz bildiğim, karanlığımda Ay’ım olan, gönül dünyamı aydınlatan kızım ile bir sohbetimizde bana; “Anne-Baba Olmadan İnsanlar Eğitilmelidir” demişti. Neden diye sorduğumda anlattıklarını dinleyince hak vermiştim yıllar öncesinde…  Geçen süreçte bizim bu yönde pek doğru işler yaptığımız söylenebilir mi? Neler dediğinizi düşünüyorum da… Bana hak verenlerin yanında, hadi canım diyenlerin de sesini duyar gibiyim…  Eskileri düşünüyorum da; kültürel derinliğimizde geniş ailenin, ana baba olma sürecinde kazandırdıklarını. Bilerek veya bilmeden yaptığımız hatalara eleştirel bakıldığında, nefsimeze yönelen söz, söylem ve eylemleri değerlendirdiğimizde, “bir gün büyürsem, ben bu tür hatalar yapmayacağım” dediğimzi/denildiğini… Geniş aile içerisinde yaşana süreçteki hataların telafi yönünde neler yapıldığını, sürecin nasıl tolere edildiğini… Büyük babanın (dedenin), büyükannenin (ninenin), hala-dayı, amca-teyzelerin bize dönük davranışlarında süreci tolere ederken, bizi biz kıla değerlerden “Hoş Görmeyi,  tahammül etmeyi” öğreniyorduk ana-baba olma sürecinde çocuklarla birlikte…  Okul öncesine kayıt için gelen genç anne babalar ile sohbet ederken, çoğunlukla sorduğum soruların odağında; “Elvedanızdan ne bekliyorsunuz? Nasıl biri olmasını istiyorsunuz?” dediğimde; tereddütsüz verilen cevapların çoğunluğunda; sorumluluk sahibi, kendine güvenen, kendi ayakları üzerinde durabilen, kendini özgürce ifade edebilen birey” diyorlar… Sorumun devamında; “Nedir sorumluluk sahibi çocuk?” dediğimde sohbet, farklı bir ivme kazanıyor bir anda….  Devam eden sohbet sürecinde de; kendi kararlarını verebilen, karar alırken ellerindeki kaynakları kullanabilen, değer yargılarını gözetebilen, bağımsız davranan başkalarının haklarını çiğnemeden kendi ihtiyaçlarını karşılayabilen çocuklar olması gerektiği sonucuna varılmaktadır.  Sohbetin devamında; üzerinde durduğumuz hususları hatırlamaya çalışıyorum da;  Çocuk bir şeyi başarmak ya da ulaşmak istediği şeye ulaşma çabasında iken destek görürse sorumluluk alma noktasında başarılı olacağına dikkat çekerken;  Çocuklarımızı yetiştirirken: aman, o daha çocuk yapamaz, aman o daha çocuk bilemez anlayışı yerine her anne baba çocuğun yaşına uygun sorumlulukları vermesi gerektiğini, bu sorumlulukları yerine getirirken çocuğun başarı kazanması için gerekli zaman ve zemini hazırlaması gerektiğini vurgularken;   Çocuğa karşı vicdanen kendimizi rahat hissettirecek davranışlar yaparak, onun her isteğini yerine getirerek  iyi bir ebeveyn olma yolunda ilerleyemeyeceğimizi tartışıyorduk…  Sohbette dikkat çektiğimiz, örneklendirmelere yöneldiğimiz hususlardan bazıları da;     Aman üşür hasta olur, aman yorulur, aman sokakta oynamasın kötü şeyler öğrenir vb. diyerek onu bir cam fanus içinde büyütmeye çalışmak yerine, gerçek dünyadan uzaklaştırmadan, koşmasına,  oynamasına, terlemesine, kirlenmesine izin vermemiz gerektiğine,     Çoğu ailede çocuğun ne yiyeceğine, ne giyeceğine, nerde nasıl konuşacağına anne baba karar verdiğine, dikkat çekerken, bu müdahale sürecinin devamında, yetişkin olduğunda evleneceği kişiye de    ebeveynler karar verdiğinde, bu çocukların kendine güvenli, sorumluluk sahibi bireyler olmasının beklenemeyeceğine…  Genele dönük hatalara dikkat çekerken; Çocuğa soru sorulduğunda, soruları çocuk adına cevaplamaktan vazgeçelim dedik…  Misafirlikte bu durumla çoğu zaman karşı karşıya kaldığımız; Çocuğa isteği sorulduğunda; “Hiçbir şey istemez teyzesi.” Çocuğa hediye verildiğinde anne hemen araya girerek, “Teşekkür et amcaya çocuğum”. Dediğimizde, çocuğun içinden geldiği gibi davranamasına neden olduğumuza, hep engellendiğine işaret ediyorduk. Bu tür uygulama hatalarımızın, onun hayata hazırlanmasını sağlamazken, onun gerçek dünyayı tanımasını engellemekten öteye gitmeyeceğine dikkat çekiyorduk.   Satırlarımızı fırsat bilerek; “İstikbalin Teminatı Olması Beklenen Çocuklarımızı” hayata hazırlarken;   Çocuğumuzun sağlıklı bir karakter yapısına uygun bir tarzda gelişmesini istiyorsak ona küçük yaşlarından itibaren kendine güven duygusunu geliştirecek yaşına uygun sorumluluklar verelim. Bu sorumluluklar onu cezalandırmak için bir neden değil de, kendi kabiliyetinin farkına varmasını sağlayacak özellikte olmalıdır. Bu tür sorumluluklar çocuğun kendine güvenmesini sağlarken, özsaygınlığını arttıracaktır. Çocuğu sosyal hayatın reel dünyasına kendi başına karar verebilen, saygınlığını koruyacak bir karakterde hazırlayabilirsek başarılı bir adım atmış oluruz. Bu noktada çocuk kendisine verilen görevleri yapmasının kendi saygınlığıyla paralellik arz ettiğini gördükçe bu noktada daha bir azimli olacaktır. Çünkü “bir insanın işini benimsemesi ve görevlerine özen göstermesi, onun kendine karşı olan sorumluluğunun doğal bir parçasıdır” Bu mantığı yakalayan bir birey görevlerinde başarılı olarak kendine karşı söz getirmeyecektir. Şahsiyetini de rencide ettirmeyecektir. Bu alanda daha birçok öneri getirilebilir elbet… Daha sonraki benzer konulu yazılarımızda devam etmek üzere esen kalın diyor, şahsım ve Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu ve üyelerimiz adına yeni eğitim öğretim yılımızın hayırlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum.

Metin AKGÜN Eğitim Bilim Uzmanı Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Başkanı

Yazarın Diğer Yazıları